Prof. Dr. F. Cankat Tulunay, EACPT onursal başkanı
Akademik kadro ilanları mecburen Resmi Gazetede yayınlanmakta ve ortaya çok acayip ilanlar çıkmakta. Bazıları utanmasa atanacak kişinin ismini ve resmini de koyacak. Bir süre önce Düzce Üniversitesi’nin akademik personel alım ilanı yayımlandı. İlan edilen kadrolardan bir tanesi de tıbbi biyokimya anabilim dalındaydı. Yani Nobel ödüllü Türk bilim adamı Prof. Dr.
Aziz Sancar’ın çalışma alanında. Bu kadroya atanacak tıbbi biyokimyacıda aranan bazı ek koşullar var ki Nobel Ödüllü Sancar bile bu kadroya atanamaz!! Bunlardan bir tanesi kök hücre konusunda çalışmaları olmak diğeri ise veteriner hekim olmak. Yani Tıp Fakültesine hiçbir mecburiyet yokken veteriner hekim atamak (konu detaylı bir şekilde Dr. Erkin Göçmen tarafından irdelenmiş, diğer bir yazı: https://www.medikalakademi.com.tr/yok-hangi-sehirler-viagra-uzmani-ariyo...)… Sakarya Üniversitesinden bir garip ilan! ‘’Ekstremite deformite-uzatma cerrahisi ve Omurga Cerrahisi alanında deneyimli olmak, 6 ay yurtdışı tecrübesi olmak’’. Neden 7 ay veya 1 sene tecrübe değil de illa 6 ay???... Sakarya Üniversitesi şahsa özel kadro ilanlarında inanılmaz!!! ‘’ 6 ay Dız-Kalça Artroplastisi alanında yurtdışı deneyimi olmak, Ortopedi uzmanlığını yurtdışından almış olmak’’. Hadi altı ay şartına alıştık diyelim ama neden Türkiye de uzaman olanlar bu kadroya müracaat edemiyor???.. Buna ne dersiniz?? Ahi Evran Üniversitesi kardiyoloji bilim dalına: Orta/ciddi romatizmal mitral darlığında sol atriyal apendikste trombüs formasyonunun demografik özellikler kullanılan ilaçlar ve hematolojik parametreler ile İlişkisi konusunda çalışma yapmış olmak’’. Çok ciddi mitral darlığı veya hafifi mitral darlığı ile uğraşmış olanlar bu kadroya atanamaz!!! Meraklıysanız resmi gazetenin ilanlar kısmında bunlardan yüzlerce bulabilirsiniz. Herkesin ve özellikle YÖK’ün gözü önünde kişiye özel kadrolar yayınlanmakta. Bunların bir kısmı etnik, bir kısmı cemaatçi bir kısmı da eş-dost işi ilanlar. Bu sayede Türkiye de bazı üniversiteler tamamen etnik kadrolara sahip olurken bir kısmı da dinci kadroların eline geçmekte. Son zamanlarda kayyum atanan üniversiteler bunun güzel örneği ve ispatı. Henüz etnik üniversitelere dokunan yok…
Bir-kaç gün önce Medikal Akademide ‘’ Sakarya Üniversitesi ve (Hatay) Mustafa Kemal Üniversitelerinin Resmi Gazete’ye verdikleri ilanlara bakılırsa bu üniversitelerimize sildenafil sitrat yani Viagra konusunda “tecrübesi” ve “çalışması” olan üroloji doçenti aranıyor’’ konulu yazıya Facebook ta yaptığımız yorum üzerine bilen bilmeyen sazanlar derhal müdafaya geçtiler ve sirkatleri ortaya çıktı. Otuz iki sıçanla yapılan çalışma daha sonra 32 tavşan üzerinde tekrarlanıyor ve bu çalışma dünyaca meşhur (!) bir Bosna dergisinde yayınlanıyor ve Viagranın omur ilikte hasarı önlediği iddia ediliyor. D.D isimli bir devlet hastanesi uzmanı ‘Bu cevabınızı bilginizi eksik olduğu kanaatine varıyorum kusura bakmayın. Sildenafil sadece Cinsel ereksiyon kusurlarında değil bir çok alanda (omurga kırıkları...) denenmektedir...haklı bir itiraz için yanlış cevaplar sizi haksız konuma düşürebilir....’’ diyor. Hasbelkader 8 sıçanda sildenafil le uzmanlık tezi yapan bu kişi omur ilik yaralanmaları ile yapılan çalışmaların neredeyse tümünün bu hastalardaki cinsel bozukluk tedavisi için olduğunu bilmediği gibi, literatürde sildenafilin omur ilik hasarına, çeşitli sinir hasarlarına, sağırlığa ve körlüğe sebep olduğunu dahi bilmiyor. Bir-kaç örnek:’’ Spinal cord compression is found among people who take Viagra, especially for people who are male, 60+ old …. Monoplegia is found among people who take Viagra, especially for people who are male, 60+ old … it has been implicated in a number of neurological problems, such as intracerebral hemorrhage, migraine, seizure, transient global amnesia, nonarteritic anterior ischemic optic neuropathy, macular degeneration, branch retinal artery occlusion, and ocular muscle palsies, Cervical Spinal Cord Infarction’’. Faroog MU ve ark., bazı seçilmiş nörolojik bozukluklarda denenebileceğini belirtmiş ise de henüz bu konuda ciddi bir araştırma yoktur ( Clin Neuropharmacol. 2008;31(6):353-62. Role of sildenafil in neurological disorders). S.Ö isimli bir dockor da ‘’ cGMP inh. Özellikle kalp cerrahisinde kullanılan ve proflaktik olarak damarlar üzerine etki edip başta tansiyon olmak üzere kalbin kanlanmasında önemli bir etkisi olduğunu bilmeden eczane vitrinlerine bakarak yorum yapan arkadaslara sesleniyorum..kimin akli neredeymis daha iyi anlıyoruz’’ diye tartışmaya katılıyor (!!!). Sildenafil doksanların başındaPfizer araştırıcıları A Bell, D Brown ve N Terrett tarafından keşfedilmiş tansiyon ve kalp ilacı olarak düşünülmüş ve ilk klinik araştırmalar 1998 de yapılmıştır. İlaç erektil disfonksiyon ilacı olarak piyasaya verilmiş ve bu arada ciddi kalp-damar hastalığı yan etkileri ve ölümler tesbit edilmiştir. Türkiyede de sildenafile bağlı meşhurların ölümleri gazetelere yansımıştır. Diğer taraftan pulmoner hipertansiyon veya yüksek irtifa hastalıklarında klinik çalışmalar yapılmış ve kullanılmıştır.
Akademik kadrolara atanabilmek için gereken şartların başında lisan ve bilimsel yayınlar gelmekte. Üniversitelerimizde daha ‘’one minute’’ü bile bilmeden (!) lisan imtihanlarından başarıyla geçenler herkesin malumu. En önemli faktör olan bilimsel yayınlarda ise özellikle yeni terimi ile ‘’paralelciler’’ harikalar yaratmakta!!.. Misafir yazarlar ‘’Guest editors’’, yani makaleden haberi bile yokken yazarlar arasında yer alanlar paralelciler tarafından yaygın bir şekilde kullanılmakta. Jürisinde olduğum bir yardımcı doçent adayının yayın listesindeki bir makale dikkatimi çekmişti. Bir vak’a dolayısı ile yapılan yayında Edirneden Van’a, Mersinden Kayseriye kadar değişik üniversite ve devlet hastanesinden 7 kişinin ismi vardı (doğal olarak yardımcı doçent olamadı!!).. Yayın sayısını artırmanın diğer bir yolu ise bir kısmı parayla makale basan, bir kısmını ise ismi cismi duyulmamış, impact faktörleri sıfıra yakın dergilerde (Saudi J Ophthalmol., Kaohsiung J Med Sci., Bosn J Basic Med Sci, BUON, Int Braz J Urol., Balkan J Med Genet., J Pak Med Assoc.Singapore Med J., Clinics (Sao Paulo), Asian Pac J Cancer Prev., Brazilian-journal-of-anesthesiology, medicaljournal-islamic as.org gibi) yayın yapmak. Maalesef bir çok taşra üniversitesi idarecileri, özellikle tıp dışından olanlar, bu tıbbi yayınlarla öğünümekte (!). Zaman zaman taşra üniversitelerinden kansere çare bulan şarlatanlar takdir edilmekte ve daha sonra keşiflerinin ne olduğunu soran çıkmamakta.. Son 3-5 yılın gazete haberlerini tararsanız üniversitelerimizin neler keşfettiğini kolayca görürsünüz.
Her mahalleye bir cami ve her caminin yanına bir tıp fakültesi politikası iflas etmiş ve Türk tıbbının seviyesi dibe vurmuştur. Bunun ispatı TUS sınav sonuçlarıdır. Yüz üzerinden 5-10 puan alanlara hayatlarımız teslim edilmelidir. Bunun çözümü TUS imtihanında %60 altında not alanların notunu yükseltene kadar hekimlik haklarını askıya almaktır. Bununla beraber uzmanlık sınavlarının da TUS gibi merkezi bir sistemle, ABD deki ‘’Board İmtihanı’’ gibi, yapılması ve bu imtihanı başaramayanlara uzmanlık hakkı verilmemesidir. Sağlık Bakanlığı bu fikre şiddetle karşı çıkacaktır. Sebebi, bakanlık hastanelerinde ve taşra tıp fakültelerinde uzmanlık eğitimi alanların bir kısmının bu sınavlarda başarısız olacağıdır. Türk tıbbı üzerine oynanan yeni oyun ise bakanlık hastaneleri ve üniversite hastanelerini Sağlık Bakanlığı tarafından kontrol edilmek istenmesi ve akademik ünvanların bol keseden yandaşlara dağıtılmak istenmesidir. Maalesef bu konuda üniversitelerden çıt çıkmamaktadır.
Aynen deve hikayesi gibi… deveye sormuşlar, boynun neden eğri diye. Deve nerem doğru ki demiş… Bizim eğrilikler her geçen gün daha da artıyor..