DEVLET BAŞKANI - İLAÇ FİRMASI İLİŞKİSİ

klinik farmakoloji dosyası
Bilimsel Yazılar

 PROF. DR. F. CANKAT TULUNAY

EACPT Onursal Başkanı, Tütkiye Akılcı İlaç Kullanım Platformu Başkanı

fctulunay@gmail.com

Merhabalar,

Arkadaşlar, ben Edronax 4 mg kullanıyorum. Geçen sene kilo vermek için hastaneye yatmıştım, mide küçültme operasyonu için. Ancak psikiyatri bölümü ameliyat olmamı onaylamadı ve ilac+diet+spor(sanki çok yapacakmışım gibi) ile zayıflamayı denememi, sonrasında da eğer hala veremiyorsam ameliyatın bir çözüm olacağını söyledi. İlaç olarak psikiyatri edronax 4 mg verdi... Ancak ilac aşırı derecede kabızlık yaptığı için ilacı değiştirdik, wellbutrine döndük…. Sonra üç beş gün kullandım, iştah açtı hemde öyle böyle değil, neyse koştura koştura doktora gittim ve prozac verdi. Sonra o da aynı şekilde iştah açınca biz tekrar edronax a döndük. Sonra ben dieti ve ilacı bıraktım. 1 senede verdiğim kiloları geri aldım..

Üniversiteden yeni mezun oldum, ciddi bir sosyal cevresi olan, arkadasları tarafından sevilen sayılan, onlarla vakit geçirmeyi seven, gülmeyi ve gülümsetmeyi seven, 23 yaşında bir kızım. Hayat doluyum diyebilirim, ancak ilacı kullandığım geçmiş dönemde de bu 23 günlük zaman zarfında da tek yaptığım yataga yatıp bilgisayarı kucagıma alıp tüüüm gün ve tüüüm gece bilgisayarda vakit geçirmek. Hayatim da 1 dersi kaçırmayan ben, gecen sene ilaç içtiğim dönem 5 vizeme rapor almıştım ki beni sarsmıştı... Dünya umrumda değildi, "sınav mı amaaaan ne yaparsan yap anlamıyorsun zaten!" "hoca veriyor notu sanki sen mi alıyorsun ?" " yarın 10 da sınav bitmiş olacak boşver" gibi sözlerle kendimi avutup, sınav saatine kadar böyle deyip, sonra sınava gitmemeyi tercih etmiştim... Ardından da psikiyatristime gidip 3 günlük 2 günlük raporlar alıp, mazaret sınavlarına yakın bir dönemde ilacı bırakıp sınavlara calısıp vizeleri geçmiştim.. akıllanmış finallere çalışırkende ilacı bırakmıştım... İnanılmaz vurdum-duymaz bir öğrenci olmuştum....

Simdi yeni mezun oldum, normalde cok hırslı (kendine ve çevresine zararı olmayan bir hırs bu) olan ben ilacı içtiğimden dolayı mıdır nedir ( son sınavın ertesi günü ilacı (Edronax)içmeye başladım) iş başvurularına başlamayı bırak, önümü geleceğimi, nerede olmak istediğimi bile tayin etmiş değilim. (Merak edenler için DEU ing. işletme mezunuyum)..

Eğer bilgi sahibi iseniz şimdilik bunlara cevap verirseniz, ve empati kurarak bir durum değerlendirmesi yaparsanız çok sevinirim...Teşekkürler (http://www.psikoloji.gen.tr/showthread.php?20795-Edronax-4-mg-%FD-nas%FDl-bilirsiniz)

Yukarıda genç bir kızın çaresizliğini ve internette yardım bulma çırpınışlarını görüyorsunuz… Yardım almak için gittiği doktordan aldığı yardıma bakın. Dünyanın hiçbir ülkesinde zayıflama endikasyonu olmayan SNRİ (selektif noradrenalin re-uptake inhibitörü) ve SSRI (selektif serotonin re-uptake inhibitörü) ler zayıflama ilaçı olarak kullanılmıyor ve genç bir kızın hayatı karartılmıyor. Bunun sorumlusu kimdir?

EDRONAX yan etkiler: 10 hastadan birinde görülen yan etkiler: ( Uykusuzluk, ağız kuruluğu, kabızlık, terleme). 10 – 100 hastada bir görülen yan etkiler: Baş ağrısı, bulanık görme, seremlik-vertigo, iştah kaybı, palpitasyon (kalp çarpıntısını hissetme), taşikardi, postural hipotansiyon (ani ayağa kalkmada kan basıncı düşüşü), ateş basması, idrar yapmada zorluk, idrar yolu enfeksiyonu, erkeklerde cinsel ikdidarsızlık, ağrılı ejekülasyon, testislerde ağrı ve titremeler. 

Bir ilacın yan etkisinden faydalanılarak hastanın canına kastedmek ne kadar doğru? Emin olun SB tarafından haklı olarak yasaklanan bitkisel zayıflama ilaçları bundan çok daha az zararlı. Pfizer ilacını satmak için muhakkak ki promosyon yapmıştır ama bu ilaca zayıflama ilacı dememiştir. Bu kadar ciddi ve sık yan etkisi olan bu ilacı acaba hastasına yazan psikiyatrist kendisine veya yakınlarına kullandırtır mı?... Tıbbın birinci prensibi ‘önce hastana zarar verme’dir. İkincisi ise kendine ve yakınlarına kullanmadığın ilaçları hastalarına kullanmamadır…. İster cehaletten ister para gözlülükten olsun,  ilacı bilmeden kullanırsan mal practice (hatalı tıbba) girer..

Pratisyen hekimlere ve aile hekimlerine devamlı olarak her yaşta depresyon tanısının az konulduğu (underrecognized) ve tedavi edilmezse ciddi zarar verileceği ve SSRI ve diğer yeni antidepressanların birinci basamak hekimlikte ilk tercih ilaç olduğu ilaç firmaları tarafından söylenir. Maalesef, ayni söylem Türkiyede de ilaç firmalarının empozesi ve yardımları (!) ile Sağlık Bakanlığı tarafından da depresyon eğitimi veriyoruz bahanesi ile yapılmıştır. Bu sayede Türkiyede reçeteli-reçetesiz antidepressan kullanımında bir patlama olmuş ve antidepressanların çoğu psikiyatrist dışı doktorlar tarafından yazılmaya başlanmıştır. Psikofarmakoloji derneğinin yaptığı araştırmaya göre son 2003-2012 yıllarında antidepressan kullanımı %160 artmış  (2012 yılında 36 milyon 881 bin kutu), antipsikotikler ise 5 yılda %68.6 artmış. İlaç firmalarının pompalaması ve Sağlık Bakanlığının desteği ile her hüzünlü hal, her çökkünlük duygusu ve her üzüntü işi bilmeyenler tarafından depresyon olarak tanımlanmış ve bir çok hekim ilaç tanıtım elemanlarından aldıkları yalan-yanlış bilgi ile (!) antidepressan reçetelemiş ve bir bu kadarı da reçetesiz olarak satılmış ve satılmaktadır. Daha önce de yazdığımız gibi bu ilaçlar orta okul-lise öğrencilerinin cebine kadar düşmüştür... Eski SB Recep Akdağa göre Türkiye nüfususn %3’ü  (aşağı-yukarı 2.4 milyon kişi) antidepressan kullanmakta (http://www.haberturk.com/saglik/haber/691222-turkiyede-kac-kisinin-asabi-bozuk). Buna göre hasta başına senede 15.4 kutu ilaç düşmekte. Birçok konuda olduğu gibi Akdağ’ın verdiği bu bilgilerde doğru değil!!!

Konuyla ilgilenenlerin mutlak surette David Healy’nin ‘LET THEM IT PROZAC-BIRAKIN PROZAC YESİNLER, New York University Press, 2004, 349 sayfa) kitabını okumalarını öneririrm. Bu kitapta antidepressanlarla ilgili ardıkları hemen her şeyi bulabilirler… Neredeyse 20. Yüzyılın son 20-30 senesine kadar depresyon nadir bir hastalık olarak kabul edilirdi ve sinir sistemi ile ilgili hastalıkların çoğu anksiyete bozukluğu kabul edilirdi. Dünya harplerinin de etkisi gelişen görüşlerden biri aşırı çevresel stresin ‘SİNİR KRİZİNE – Nervous Breakdown’ yol açması ve tedavisininde SEDASYON olmasıydı. Sedasyon önceleri opiyatlar ve alkol lle sağlanıyordu. Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde sedasyon için bromür ve barbitüratlar kullanılmaya başlandı. 1930 larda bitkinlik-tükenmişlik (fatique) için deksamfetamin ve diğer stimülanlar kullanılmaya başlandı ve 1950 lerde sinirlilik-anksiyete tedavisi için tehlikeli bir kombinasyon olan amfetamin-barbitürat karışımı kullanılmaya başlandı. O dönemde bunların bağımlılık potansiyelleri tam olarak bilinmiyordu. Benzer şekilde heroin de 19. Yüzyılda bağımlılık yaptığı bilinmeden öksürük ve ağrı ilacı olarak kullanılmıştır. (not: 1980-83 Yıllarında San Francisco Tıp Fakültesi Langley Porter Enstitüsünde misafir profesör olarak çalıştığım sırada çok daha tehlikeli olan kokain-heroin (speed)  kullanan hastalarla karşılaştım. Gönüllüler üzerinde yaptığım araştırmalara 100 den fazla gönüllü katılmıştı. Benim hocamın  (Rees Jones) hastaları arasında daha sonra speed’den (heroin+kokain) ölen meşhur J. Beluchi’de vardı. Ayni yıllarda İskandinav ülkelerinde amfetamin-barbitürat karışımı iptilası yaygındı ve derlerdi ki bu kombinasyonla seks yapmadıysanız seksi bilmiyorsunuz!!!).

Miltown (Meprobamat) 1955 de adele gevşetici olarak tedaviye girdi ve ilacın anksiyetenin bir bulgusu olan adele kasılmalarını ciddi sedasyon yapmadan iyileştirdiği gözlemlendi ve ilacın kaşifi Frank Berger bu ilacı ‘trankilizan’ olarak tanımladı. Meprobamatı 1960 ların başında benzodiazepinler (librium ve Valium) takip etti. Bunların sedatif ve anksiyolitik etkisi çok barizdi ama kötü bir yan etkileri vardı, BAĞIMLILIK!. Roche kurnazca bir politika ile bu ilaçları hemen hemen tüm hastalıklarda yardımcı ilaç olarak lanse etti. Hipertansiyondan gastrit-ülsere, astımdan başağrısına kadar her hastalıkta yaygı bir şekilde kullanılmaya başlandı ve Türkiye de bundan nasibini aldı. Özellikle librium ve diazem Türkiyede leblebi gibi kullanılmaya başladı ve ev hanımları günlerde bu ve OPTALIDON’u (aminofenazon barbitürat karışımı ağrı ilacı) şekerliklerde birbirlerine ikram etmeye başladılar. Uğur Dündar’ın araştırmacı gazeteciliği sayesinde özellikle Çankırı, Çorum gibi illerde ortaya çıkan bağımlılık kamuoyuna yansıdı ve daha sonra OPTALIDON dan barbitürat çıkartıldı ve satışları sıfıra yaklaştı, firma piyasadan kaldırdı. Benzodiazepinler ise  yasaklanmadı ama tarafımızdan önerilen yeşil reçete uygulaması ile kontrol altına alındı ve satışı senelik 1-2 bin kutuya düştü. Ruhsat komisyonunda bulunduğum sırada ROCHE’un benzodiazepin-klidinyum bromür kombinasyonu (LİBRAX)  ülser ve mide hastalıkları için peynir-ekmek gibi satılmaktaydı. Uğraşmamız sonucu bu ilacı da yeşil reçeteye koyduk ama o tarihlerde ben uzun süre ABD gittim ve bu sırada bazı duygusal (!) komisyon üyeleri tarafından LİBRAX  yeşil reçeteden çıkartıldı. Yurda dönüşte tekrar girişimlerde bulunarak ilacın yeniden yeşil reçeteye girmesini sağladık ve ilaç kendiliğinden piyasadan yok oldu!... Benzodiazepinlerin yeşil reçeteye alınması sonucu doktorlar benzer etki elde etmek için bilinçsiz bir biçimde yan etkisi sedasyon olan antidepressanları kullanmaya başladılar ve bunlar arasında opipramol (INSIDON) yaygın kullanılmaya buna bağlı ciddi boyutta zehirlenmeler ortaya çıktı.  Yavaş yavaş verilen eğitimlerin de etkisiyle trisiklik kullanımı azaldı ama bu seferde yeni nesil SSRI ve diğer antidepressanların suiistimali başladı ve devam ediyor…

Antidepressan ilaçlar piyasaya çıkmadan önce yapılan klinik araştırmaların süresi genellikle 6-8 haftadır. Majör depressif bozuklukların ilk epizodu ise genellikle 7-9 ay sürer ve ‘recurrence-tekrarlama’ çok sıktır (Herxheimer A ve Mintezes B, Antidepressants and adverse effects in young patients: uncovering the evidence, CMAJ 170: 487-489, 2004). Klinik araştırmalarda ilacın etkisini değerlendirmek için sonuçları çok tartışmalı olan Hamilton skalası (HAM-D) kullanılmakta ve ilaç hakkında ciddi yanılgılara sebep olmaktadır. Bu konuda geniş bilgi için: Manufacturing Depression: The Secret History of a Modern Disease, Gary Greenberg, Simon and Schuster Yayınevi 2010, okunmasını öneririz (bu sayfadan ücretsiz okuyabilirsiniz. http://books.google.com/books?id=U-lvlVSGeEEC&pg=PA302&lpg=PA302&dq=max+hamilton+and+drug+companies&source=bl&ots=4f5GYn30f_&sig=cC4Q5E6SXOIfbbUJg2bN7-NCaic&hl=en&sa=X&ei=ZCGAUfvpA4Wb2wWY5oHIDQ&ved=0CFsQ6AEwBQ#v=onepage&q=max%20hamilton%20and%20drug%20companies&f=false).

Antidepressanlar ile ilgili yan etkilerin çoğu ilaç firmaları tarafından bildirilmemekte veya yanlış yorumlanmaktadır. İlaç firmaları tarafından üretilen teorilerden birisi antidepressanların intiharı artırmadığı, intiharların depresyona ait olduğu kandırmacasıdır. Yapılan kontrollu klinik çalışmalarda bir grup depresyonlu hasta SSRI alırken diğer depresyonlu grup plasebo almaktadır ve plasebo alan depressif hastalarda intihar daha azdır.  Bu teori tutmayınca hemen arkasından pompalanan ‘antidepressanların enerji artırdığı’ ve hastaların intihar için güç kazandığıdır!!!!. Maalesef hiçbir bilimsel desteği olmayan bu teorilerle yanlız hastalar değil doktorlar da kandırılmaktadır. Medawar ve Herkzheimer 1990-2002 yıllarında PAROXETINE ile ilgili isimsiz 1555 yan etki bildirimini incelediklerinde 1370 kesilme (withdrawal, bağımlılık belirtisi), 91 intihar davranışı, 91 zehirlenme-hasar tesbit etmişlerdir (Medawar C, Herxheimer A. A comparison of adverse drug reaction reports from professionals and users, relating to risk of dependence and suicidal behaviour with paroxetine. Int J Risk Safety Medicine 2003/2004;16:5-19). Hastalar tarafından bildirilen yan etkiler ilaç firmaları tarafından genellikle anektodal veya nonspesifik olarak değerlendirilir. İngilterede ilaç firmaları yan etkilerin ancak %17 sini ve bunların çoğunu da örtmeceli (EUPHEMISTIC)  bildirmişlerdir. Örneğin intihara teşebbüsü ‘non accidental overdose.. kazaen olmayan aşırı doz!) gibi…

Warning: These pills may contain side effects that even your doctor doesn't know about

(Uyarı: Bu haplar doktorunuzun bile bilmediği yan etkilere sahiptir) 

Problemin diğer bir boyutu ise doktorlara ilaç firmaları tarafından yeterli bilgi verilmemesi, yan etkilerin firma ve tanıtım elemanları tarafından saklanması ve etkilerin abartılmasıdır. Kanadada yapılan bir araştırmada (Mintzes B ve ark., Pharmaceutical Sales Representatives and Patient Safety: A Comparative Prospective Study of Information Quality in Canada, France and the United States. J Gen Intern Med. 2013) 255 Kanada, ABD ve Fransız doktora yapılan  1692 ilaç promosyonunu değerlendirmişler. Ciddi yan etkilere promosyonların ancak %5-6 sında yer verilmiş. Kontrendikasyonlar (kesinlikle kullanılmaması gereken durumlar) Kanadadaki doktorlara %14, ABD %17 ve Fransada %40 söylenmiş. Buna rağmen doktorların %54’ü promosyonları iyi ve çok iyi olarak değerlendirmiş ve %64 o ilaçları hemen kullanacaklarını ifade etmişlerdir (acaba promosyon yanında neler verildi??).  Aile hekimlerine ilaçların yan etki ve zararları hakkında çok az bilgi verilmesine rağmen bunlar ilaçları hemen yazmaya daha meraklı. Promosyonlar acaba Türkiyede ne durumda? Türkiyedeki promosyonların bir kısmını basından öğreniyoruz. Doktorlara bilgi yerine hediye dağıtmak ve rüşvet vermek daha etkili. Bırakın gariban doktorları, eski bir müşteşarın muayenehanesinin bile ilaç firmaları tarafından döşendiği bu sektörde herkesin bildiği ve dillendirdiği bir olay. Bazı bürokratların kullandığı labtop, android telefon, televizyon vs yi kim temin etmekte?.. Anadolunun kuş uçmaz kervan geçmez mezra ve nahiyelerinde çalışan cefakar doktorların ise ayda birkaç kere konuştuğu tek kişi tanıtım elemanıdır ve burada ilaç yazmada arkadaşlık etkisi ön plana çıkmaktadır.

Özellikle ABD de görülen ve Avrupada tartışılan diğer bir olay ise ‘Tüketiciye Doğrudan Reklam ‘DTCA’ dır. Yapılan araştırmalar  tüketiciye doğrudan reklamın ilaç kullanımını artırdığını, hastaların doktorlara baskı yaptığını, reçetelerin değiştirildiğini ve tedavi masraflarının artttığını ve tedaviye hiçbir katkı yapmadığını göstermiştir (Mintzes B., Advertising of prescription-only medicines to the public: does evidence of benefit counterbalance harm? Annu Rev Public Health. 33:259-77, 2012). Bu ve diğer yöntemlerle ‘big pharma’ halkı ve özellikle yaşlıları soymaya devam etmektedir. ‘Health Care for America Nov, HCAN’ tarafından yapılan araştırmaya göre onbir global ilaç firması 2002-2012 de toplam 711 MİLYAR DOLAR net kar etmiştir (2012 net karı 83.9 milyar dolar). Mafya hariç dünyada hiçbir sektörde böyle kar yoktur. İlaç firmalarının makul ve kanuni karlarına kimse karşı çıkmamaktadır. Gayet doğaldır ki, ticari kuruluşlar kar amaçlıdır ama soygun hakları yoktur. Ayni firma tarafından ayni formülle üretilen bir ilaç ülkeden ülkeye nasıl yüz mislinden fazla farkla satılabiliyor? İlaç firmaları yeni ilaç keşfetmek için aşırı kar etmek zorunda olduklarını söylüyorlarsa da 1998-2007 arasında ABD de keşfedilen ilaçların %50 den fazlası üniversitelerde  ve biyotek firmalarında yapılmıştır (Glivec hikayesini hatırlayın). Buna mukabil ‘big pharma’ AR-GE nin 20 mislini pazarlamaya harcamıştır. Big Pharma 2003-2012 net karları Johnson and Johson 105.8, Pfizer 100.4, Novartis 83.1, Merck 591, Roche 73.3, Sanofi-Aventis 57.7, GSK 77.8, Abbott 40.6, AstraZeneca 58.9, Lilly 27.7, BMS 27.0 milyar dolar.

Bütün bu yolsuzluk-hırsızlık-usulsüzlük vs olumsuz olaylara karşın acaba hakikaten etkisi ispatlanmış-yan etkileri bilinen ve güvenilir ilaçları mı kullanıyoruz? Maalesf bu soruya evet demek çok zor. Son senelerde bu soru ABD de de çok sık tartışılmakta. Daha önceleri de yazdığımız gibi son senelerde yeni molekül keşfi gittikçe azalmakta, bir çok ilaç ruhsat alamamakta, bir çoğu piyasaya çıktıktan sonra toplatılmakta veya geri çekilmekte. İlaç firmaları ve yandaşları devamlı olarak kamuoyunu yeni bir ilacın keşfinin ve pazara çıkmasının ne kadar zor, komplike ve pahalı olduğu masalı ile uyutmakta. Halbuki son senelerde piyasaya çıkan ilaçların en az %50 sinin uygun araştırması yok ama FDA onaylamış. Son senelerde onaylanan ilaçların bir çoğunun karşılaştırılmalı araştırması yok. Yani yeni piyasaya çıkmış bir ilacın halen piyasada olan ve etki-yan etkileri bilinen ilaçlarla karşılaştırmalı çalışması yok. Eğer yeni bir ilaç mevcutlara hiç bir üstünlük göstermiyor aksine zararlı etkileri varsa neden ruhsat veriliyor. Demekki yanlız TİTCKK (Türkiye İlaççıları ve Tıbbi Cihazcıları Koruma-Kollama Kurumu)  değil FDA bile ayni işi yapıyormuş.

FDA son senelerde özellikle ABD de kamuoyunda ciddi bir şekilde eleştirilmekte ve yolsuzlukları ayyuka çıkmakta. İlaç firmaları FDA üzerinde politikacılar sayesinde çok etkililer. Bush’ların başkanlık seçiminde en büyük destekçilerinden birisi ilaç firmalarıydı ve kampanyaya 1 milyon dolardan fazla yardım yaptılar. Bush idaresi döneminde FDA de akıl almaz olaylar yaşandı. Bunlardan en ilginci EFFEXOR olayıdır (http://online.wsj.com/article/0,,SB109458880040711494,00.html).  Wyeth firması (şimdi Pfizer’e ait) Ağustos 2003 de yaptığı araştırmalar sonucu doktorları uyararak Effexor adlı ilaçlarının gençlerde intihar düşüncesini artırabileceğini bildirdi. Bir ay sonra da intihar uyarısını prospektüsüne koydu fakat FDA den beklenmedik bir cevap aldı. FDA, Wyeth’dan uyarısını geri almasını istedi ve bunun hastaları korkutacağını, benzer diğer ilaçları da etkileyebileceğini (Paxil, Lustral, Prozac gibi) bildirdi. FDA antidepressan uzmanı Dr. Mosholder danışma komisyonuna sunduğu raporda Wyeth’ın haklı olduğunu ve bu ilaçların intiharı artırdığını bildirmesine rağmen FDA çıkarını koruduğu diğer firmalar için Mosholder’in hazırladığı raporları ve analizlerin duyurulmasını yasakladı... Mızrak çuvala sığmayınca FDA bir sene sonra bu ilaçların intihar, intihar temayülü, intihar düşüncesini ve başkalarına zarar vermeyi artırabileceğini kabul etti ve SSRI lere kara kutu uyarısı koydu. Effexor çalışmasında intihar temayülü ilacı kullananlarda kullanmayanlara nazaran 8.8 misli fazla bulunmuştu... Bütün bu kötülüklerin başında ise ABD eski  başkanı GW BUSH bulunmaktaydı... (Not: Sayfanın sağ üst köşesindeki arama kısmına ‘antidepressan’ diye sorarsanız daha deyalı bilgi elde edebilirsiniz)

Burada bir parantez açıp BUSH ailesinin ilaç işi ile ilgisine bakalım. FDA in çöküşü baba BUSH döneminde başlar. Bush ailesinin fertleri Lilly firması yönetim kurulu başkanlığını ve üyeliklerini paylaşırlar ve Lilly hükümet nezdinde en itibarlı firma haline gelir. George Herbert Walker Bush 1977 de CIA başkanlığından ayrıldıktan sonra Lilly yönetim kurulu başkanı olur ve Lilly’nin bahtı açılır! Bush’un 1979 da mal varlığını kamuya açıklamak zorunda kalmasından sonra tüm Bush ailesinin fertlerinin yüklü miktarlarda Lilly, Abbott, BMS ve Pfizer’in hisse senetlerine sahip olduğu ortaya çıkar. Halen Bush ailesi yüksek miktarda Pfizer ve diğer firmaların hisselerine sahiptir ve borsayı etkileyebilmektedirler.... Bush kanunsuz olarak, iktidarda olduğu ve olmadığı dönemlerde, ilaç lobisi için çalışmıştır. Başkan yardımcısı olduğu 1981 de ilaç firmalarını zehirli atıklarının bundan şüphelenmeyen 3. Dünya ülkelerine atılmasına izin vermiştir... Bizzat IRS’e (Amerika vergi dairesi) giderek Lilly ve bazı firmalara özel vergi indirimi sağlamıştır... (http://www.electricemperor.com)... Bush giderayak Lilly’ye yeni bir avanta daha vermiştir. Bush Ulusal Güvenlik gerekçesi ile ‘tiomersal’ ihtiva eden aşılar hakkında dava açılmasını önleyen kanunu onaylayarak tiomersal üreten Lilly’yi davalardan kurtarmıştır (http://www.cbsnews.com/8301-18563_162-532886.html)

Lilly-Bush ortaklığı sonucu ortaya birçok entrika teorisi atılmıştır... Ulusal güvenlik kurumunu (Homeland Security) etkileyerek Lilly alehine dava açılmasını önlemek.. Prozac numuneleri gönderebilmek için gizli hasta kayıtlarına erişme (özellikle Floridada) ... Tüm dünyada Lilly teşkilatı ile o ülke hakkında bilgi toplamak (!)..Wesbecker-Prozac davasında hile ve dalavere yapmak). (bu konu ile ilgili dökümanlar: http://www.breggin.com/index.php?option=com_content&task=view&id=110)... Lilly bütün bu işleri kimlerle yaptı ve kimler Lilly bordrosundaydı?

o   ABD eski başkanı George Herbert Walker Bush (yönetim kurulu başkanı)

o   Enron eski CEO su, Ken Lay (yönetim kurulu üyesi)

o   G W Bush eski bütçe ve idari işler direktörü Mitch Daniels (Lilly başkan yardımcısı)

o   GW Bush Ulusal Güvenlik Danışmanı, Sidney Taurel ( eski Lilly CEO su, 2008 de emekli oldu)

o   Eski ABD  Ticaret Bakanı William Verity Jr.

o   Eski Beyaz Saray konuşma yazarı, Michael Johnes

o   Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Searle Pharmaceuticals yönetim kurulu üyesi (bu ikilinin ilaç dışında petrol ve uyuşturucu ilgisi artık iyi bilinmekte)

Mübarek ilaç firması değil, Beyaz Sarayın ilaç sektöründeki temsilcisi!!! Bush ailesi hakkında binlerce sayfa yazılmış ve bütün yolsuzluklar gözler önüne serilmiştir. Biz burada sadece ilaç firmalarının ilişkilerinin nerelere kadar varabileceğini göstermeye çalıştık. Lilly firmasında çok ciddi araştırmacılar da çalışmış ve bilime büyük katkılarda bulunmuşlardır. Bunlardan birisi, benim de yakın dostum olan, 1980 li yıllarda Lilly’nin medikal direktörlüğünü yapan Dr. Lou Lemberger’dir. Kendisi Nobel sahibi Profesör J. Axelrod’un talebesidir ve kusma tedavisinde kullanılan sentetik THC (esrarın etken maddesi) olan Nabilonu (Cesamet) geliştirmiştir. Bush’lar işe karıştıktan sonra Lillyde işler buştlaşmıştır!.. Obama ikidara geçince FDA de çaslışan dürüst 9 doktor ve bilim adamı bir mektup yazarak, FDA üst kademesinin tamamen yolsuzluk ve rüşvet içinde olduğunu belirtmişler ve FDA de değişiklikler başlamıştır (http://online.wsj.com/article/SB123142562104564381.html, ,http://www.thelosangelespost.org/fda-corruption-charges-letter-verified/).. Acaba Türkiyede de böyle ahlaksızlıklar oluyor mu? Türkiyede devlet başkanlarının ilaç firmaları ile ilişkili olduğu hiçbir dönemde duyulmamıştır ama ambulansların kaybolduğu, bazı bürokratların cep telefonlarının , labtoplarının vs. ilaç firmaları tarafından alındığı, bazı firmaların kollandığı gibi konular konuşulanlar arasındadır.

Konumuza dönersek... FDA ruhsat verirken gereken özeni gösteriyor mu? Son senelerde buna evet demek çok zor. ABD kongresi 2009 yılında ilaç ilk piyasaya çıktığında mevcut tedavilerle kıyaslamalı, kafa-kafaya, çalışmalar için 1.1 milyar dolar verdi (American Recovery and Reinvestment Act). Beş sene geçmesine rağmen ortada hiç bir şey yok, halen tek bir klinik çalışma ile ruhsat alınabilyor. Harvard Tıp fakültesinden Nicholas H Goldberg ve arkadaşları (NH Goldberg ve ark., Availability of Comparative Efficacy Data at the Time of Drug Approval in the United States, JAMA. 305:1786-1789, 2011) yaptıkları araştırmada 2000-2010 arası ruhsat alan 197 yeni molekülün yarısının kıyaslamalı etkinlik bilgisi olmadan piyasaya verildiğini ortaya koydular. Hormon ve kontraseptifler için kıyaslamalı çalışma yapılanların oranı %33 iken anti-diyabetiklerde bu oran %89, üriner sistem ilaçlarında %38 bulundu. FDA’e göre plasebodan üstünlüğü göstermek yeterli. EMEA ise plasebo kontrolu yanında kıyaslamalı çalışmaları da istemekte ise de yapılan araştırmalar aksini göstermekte.  Van Luijn ve arkadaşları tarafından yapılan araştırmada (Availability of comparative trials for the assessment of new medicines in the European Union at the moment of market authorization, Johan C F van Luijn,Frank W J Gribnau, and Hubert G M Leufkens, Br J Clin Pharmacol. 63:159-62, 2007) 1999-2005 arası EMEA dan onay alan122 ilaçtan ancak %48’inin pazarlama öncesi kıyaslamalı çalışması yayınlanmış, %65 yayınlanmamış. Yani EMEA otoriteleri de onay verdikleri ilaçların piyasada mevcut ilaçlara avantaj ve dezavantajlarını bilmeden onay vermekte. Türkiye ise sanki mecburcu, ilaç nerede ruhsat alırsa alsın bizde de verilir!!!.. İlaç firmaları işlerine geldiği zaman FDA dosyası veya EMEA dosyası veya 3. Ülkeler için hazırlanmış dosyalarla ruhsata müracaat eder!

Tsai ve arkadaşları tarafından yapılan bir araştırmada (Tsai AC, Rosenlicht NZ, Jureidini JN, Parry PI, Spielmans GI, et al. Aripiprazole in the Maintenance Treatment of Bipolar Disorder: A Critical Review of the Evidence and Its Dissemination into the Scientific Literature. PLoS Med 8: e1000434. 2011) atipik antipsikotik ve antidepressan aripiprazol (ABİLİFY) firma tarafından yaptırılmış ve firma ile çıkar ilişkisi olan araştırmacıların yaptığı tek bir çalışma ile ruhsat almış ve  bipolar bozukluklarda etkili ve emniyetli bulunmuş  (A randomized, double-blind, placebo-controlled 26-week trial of aripiprazole in recently manic patients with bipolar I disorder. Keck PE JrCalabrese JRMcQuade RDCarson WHCarlson BXRollin LMMarcus RNSanchez RAripiprazole Study GroupJ Clin Psychiatry. 67:626-37.2006)??

Kıyaslamalı araştırmalar her zaman ilaç firmaları için riskli çalışmalardır. Özellikle ruhsat öncesi hiç bir firma benim yeni ilacım mevcut ilaçlardan daha az etkili veya daha zararlı demez. Onun için kıyaslamalı çalışmaların çoğu ruhsat sonrası yapılır ve büyük kısmı da işlerine gelmediği için yayınlanmaz. Geçen senelerde hipertansiyon ilaçlarından ARB-ACEİ veya  kalsiyum kanal blokerlerinin lipid düşürücü ilaçlarla beraber kullanılmasının kalp krizlerini önlediği iddia edilmiş ve tartışmaya son noktayı koymak üzere ABD de NIH (Ulusal Sağlık Enstitüsü) tarafından 33.357 kişi üzerinde 4.9 sene süren ve 100 milyon dolardan fazla tutan büyük bir araştırma yapılmıştır (Major outcomes in high-risk hypertensive patients randomized to angiotensin-converting enzyme inhibitor or calcium channel blocker vs diuretic: The Antihypertensive and Lipid-Lowering Treatment to Prevent Heart Attack Trial (ALLHAT). JAMA., 288 :2981-97, 2002).Sonuç: Çok ucuz olan diüretikler kardiyovasküler olayları ve kalp krizini diğer tansiyon ilaçlarından daha etkili bir şekilde önlemekte ve antihipertansif tedavide ilk tercih ilaç olmalıdır! Bu sonuçlar ilaç firmalarının ve bazı bürokratların işine gelmemiştir. Türkiyede tek başına tiyazit diüretik ilaç bulunmamakta ve yerine son derece pahalı ARB, ACEİ, Kalsiyum kanal blokerlerinin tiyazitlerle kombinasyonu kullanılarak ilaç firmaları zengin edilirken SGK nın kasaları boşaltılmaktadır.

 

BUSH AİLESİ – LİLLY FİRMASI İLİŞKİLERİ

http://psychrights.org/articles/LevineLillyandBush.htm

http://www.electricemperor.com/eecdrom/HTML/EMP/05/ECH05_06.HTM

http://en.wikipedia.org/wiki/Eli_Lilly_and_Company

http://investorshub.advfn.com/boards/read_msg.aspx?message_id=66424004

 

PROZAC DOSYALARI

 Kentucky Supreme Court Decision against Eli Lilly (Dosyaları üzerlerine tıklayarak veya ilişikteki linkten temin edebilirsiniz)

(http://www.breggin.com/index.php?option=com_content&task=view&id=110)

The Eli Lilly docume nts: Part I (PDF)

The Eli Lilly documents: Part II (PDF)

The Eli Lilly Documents: Part III (PDF)

The Eli Lilly documents: Part IV (PDF)

The Eli Lilly Prozac Suicide and Violence Documents: An Analysis (PDF)

Letter to British Medical Journal re. Eli Lilly Documents (PDF)

An Examination of Eli Lilly and Co's Contention that the BMJ Prozac Documents were Never Missing and Are of No Significance

Mood-altering verdict: Prozac Case

Opinion Of The Court By Justice Wintersheimer (PDF)

Trial Court's Authority to Investigate and Determine The Correctness and Veracity of Judgements (PDF)