UYUŞTURUCU BARONLARI.... UĞUR DÜNDAR (SÖZCÜ)

klinik farmakoloji dosyası
Konuk Yazar

Uğur Dündar: Uyuşturucu baronları ve tetikçileriyle mücadele yürek ister!..
– Sözcü Gazetesi http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/ugur-dundar/uyusturucu-baronlari-v... 1/6
Peynir ekmek gibi satılan ilacın adı “Gastro Gut” idi. Sindirim sistemi hastalıklarını kalıcı olarak tedavi etmemesine karşın, ağrıları geçici biçimde giderdiğinden, en çok tüketilen ilaçlar arasında yer alıyordu. Koskoca bir fabrika sadece bu ilacı üretiyordu. İçeriğinde alkol ve mentolün yanı sıra, etken madde olarak sıvılaştırılmış afyon bulunuyordu. Bu nedenle uyuşturucu bağımlılarının da gözdesiydi! Bağımlılar Gastro Gut'u eczanelerden hiçbir güçlükle karşılaşmaksızın kolayca alıyorlar, bir yemek kaşığının içine boşalttıktan sonra, ispirto ısıtıcısında alkol ve mentolü uçurarak, geriye kalan sıvı afyonu damardan enjekte ediyorlardı. Böylece eroin kullanmış gibi olduklarından, oracıkta kendilerinden geçiyorlardı. Dozu yüksek kaçıranlar ise komaya girip ölüyorlardı. Çünkü 70'li yıllarda her türlü ilaç reçetesiz satılabiliyordu! Yılmadan yaptığımız haberler sonrasında hayata geçirilen “yeşil‐kırmızı” reçete uygulaması ise ufukta bile görünmüyordu.
* * * Gastro Gut bağımlılarının yürek paralayan trajik durumlarını röportajlarla görüntüleyerek, büyük engelleme girişimlerine karşın, TRT'nin tek kanallı televizyonunda yayınladım. Görüntüler öylesine etkileyiciydi ki, Sağlık Bakanlığı ilacın üretimini hemen durdurdu. Bir süre sonra da fabrika kapandı!.. Böylece binlerce genç, o yıllarda henüz pek bilinmeyen eroinden çok daha kolay ve tehlikesizce ulaşılabilen bu ağır uyuşturucu etkili ilaç nedeniyle bağımlılığa yakalanmaktan ve ölümden kurtulmuş oldu…
* * * Yine o yıllar… İstanbul'un göbeğinde bir kahvehane… Her zaman demli çayın bulunduğu bu kahvehanede müşteriler yüksek sesle konuşmazlardı. Zira garson çayla birlikte uyuşturucu hap siparişi de alırdı. Örneğin “Bir bardak çay ve iki sarı bomba” ya da “Çayla birlikte bir takviyeli getir” gibi!.. Sarı bomba, Nembutal adlı uyuşturucu ilacın müptelalar arasındaki adıydı. “Takviyeli” deyimi ise, Revonal ilacının kutusuna iri harflerle yazılıp kalın çizgiyle çerçeve içine alınmış “takviyeli” ibaresinden kaynaklanıyordu. Demli çay ince belli bardakla servis edilirken, bu uyuşturucu haplar, işlemeli bardaklarla sunulan memba sularıyla içilirdi. Bazen de kahvede kağıt oynayanlar birbirlerine tıpkı sigara ikram edercesine bu haplardan verirlerdi. Belki inanmayacaksınız ama uzun yıllardır üretilmediği için isimlerini rahatça yazdığım zehirden farksız hapları rakıya karıştıranlar bile vardı!..
* * * Sürüm öylesine çoktu ki, bazı eczaneler şimdi nasıl vitrinlerini güzellik ürünleri, kozmetik çeşitleri, vitaminler ve sağlıklı yaşam için gıda destekleriyle dolduruyorlarsa, o yıllarda da tepeleme bu hap kutularını yığarlardı. Gel, gel diye bağıran “sarı bomba” Nembutal'ler… “Takviyeli” ya da bir yüzü pembe, diğer yanı beyaz olduğu için “pembe‐ beyaz” da denilen Revonal'ler… Ve diğerleri… Yani Sağlık Bakanlığı'nın izniyle satılan zehirler, ölüme sürükleyiciler… Bu ilaçları basamak yapıp, her türlü uyuşturucuya ve son olarak da eroine esir düştükten birkaç yıl sonra yitip giden gencecik çocuklar, evlat acısıyla kahrolan analar, babalar… Bu acı gerçeklerin tümünü, uyuşturucu propagandası yapma tuzağına düşmeden hep uzmanların görüşleri doğrultusunda yayınlayıp, toplumu ve yetkilileri uyarma görevimizi yerine getirdik.
* * * O yıllarda henüz, merhum Yıldırım Aktuna Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne başhekim olarak atanmamış ve müthiş devrim başlamamıştı! Onun alkol ve madde bağımlılarını tedavi etmek için kurduğu AMATEM'den eser yoktu! Uyuşturucu bağımlıları yakınlarına ve çevreye zarar vermeye başlayınca, toplama kampından farksız bu hastaneye getiriliyor, çoğu ailenin de oraya bırakıp bir daha arayıp sormadığı kurbanlar öldükten sonra cesetleri, tıp fakültelerinin ilaçlı su dolu havuzlarına kadavra olarak atılıyordu!…
* * * Bu haberleri yaparken, uyuşturucu baronları, mafya ve ilaç lobileri de boş durmadılar. Hatta Hürriyet'te çalışırken ipliğini pazara çıkardığımız bir eroin satıcısı, beni ve muhabir arkadaşım Namık Koçak'ı bıçakla doğramaya bile kalktı. Kaçıp, canımızı zor kurtardık. Uluslararası uyuşturucu‐kara para‐döviz ve altın kaçakçılığı üçgenini belgeleyip yayınladığımız için günlerce Antalya'da saklanmak zorunda kaldık. Ama bunlardan hiç korkmadık, tehditlere pabuç bırakmadık. Gençliği zehir tacirlerinin pençesinden ve ölümden kurtarırken, tekerlerine çomak soktuğumuz, çocuklarımızın canlarıyla beslenen bu seri katillerin iftiralarına uğramaya da alıştık.
* * * Ama… Doğrusunu isterseniz, günün birinde, adının önünde Profesör yazan bir müfterinin, bağımlılık yapan bir ilacın bizim haberimiz sonrasında Sağlık Bakanlığı'nca yeşil reçete kapsamına alınması nedeniyle bizi iftiralar, yalan ve hakaretlerle karalamaya kalkışacağını, aklımızın ucundan dahi geçirmedik!.. Bilim adamı (!) müfteriye göre Gastro Gut'a benzer şekilde sindirim sistemi hastalıklarının tedavisinde asıl neden araştırılmaksızın, laboratuvar, görüntüleme ve kan tetkikleri yapılmaksızın, gözlem üzerine (ampirik) tedavi amacıyla yazılan ve bu nedenle leblebi gibi tüketilen bağımlılık yaratıcı bir ilacın haberini yapmış ve Sağlık Bakanlığı'nın yeşil reçete kapsamına almasına katkıda bulunmuş olmamız nedeniyle pek çok kişinin ölümüne (!) sebebiyet vermişiz!.. Yani hayatları kurtarmak için canını bile tehlikeye atan biz, 13 yıl bekledikten sonra bu konuyu bugün gündeme getiren iftiracıya göre katilmişiz!.. Akli dengesinin yerinde olup olmadığının mutlaka kontrol edilmesi gereken müfterinin zırvalarına bakarsanız rüşvet karşılığı toplu cinayetler işlemişiz!.. Sadece iftiracı değil, ayrıca desteksiz atıcı… Atıyor, çünkü prospektüsünde bile hiç belirtilmediği halde böbrek hastalıklarının tedavisinde de kullanıldığını ve ilacın yeşil reçeteye alınmasıyla birlikte, üretici firmanın ülkemizi terk ettiğini yazmış. Yalan, kuyruklu yalan!.. Firma halen Türkiye'de ve pek çok ilaç üretiyor! Aynı etken maddeyi içeren muadil ilaçlar da yeşil reçete kapsamında satılıyor! Kaldı ki saygın farmakologlar, müfterinin savunduğu o ilacın çoktan ömrünü tükettiğini, hastalık belirtisi gidermek yerine, hastalıkların kendisini tedavi edici birçok yeni nesil ilaçlar geliştirildiğini söylüyorlar.
* * * İşin özüne gelirsek… Bağımlılık yaratan ilaçların yeşil reçete kapsamına alınması, sadece bunun sürümünden kazananlarla, piyasadan toplayıp, bağımlılık ve ölüm rantı devşiren uyuşturucu baronlarının ve çetelerinin işini zorlaştırır.

HASTALARIN İSE İLACA ULAŞIMINI KOLAYLAŞTIRIR…
* * * Sevgili okurlarım, Hayatını uyuşturucu ve kumar gibi kötü alışkanlıklarla mücadeleye adayan, yaptığı haberlerle halkımızı soyan kumarhanelerin kapanmasını sağlayan, hırsızlık ve yolsuzluklarla yılmadan mücadele eden ben, tabii ki adını anmayı gereksiz gördüğüm bu müfteriden, hakaret, iftira ve yalanlarının hesabını yargı önünde soracağım. Zaten savcılığa suç duyurumuzu yapmış ve tazminat davası için de dilekçemizi vermiş bulunuyoruz. Şundan hiç kuşkunuz olmasın: Bu saldırılara uğruyoruz diye sizin gerçekleri öğrenme hakkınıza hizmetten, uyuşturucu baronları ve onların tetikçileriyle mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz.

UĞUR DÜNDAR'IN NOTU: Yazdıklarımın canlı tanıkları; Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nin değerli bilim insanlarından Farmakoloji Uzmanı Prof. Dr. Okan Yıllar ile, Avrupa Klinik Farmakoloji Birliği Onursal Başkanı, Türkiye Akılcı İlaç Kullanımı Platform Başkanı, Yüksek İhtisas Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cankat Tulunay'dır. Uyuşturucuya karşı mücadelemizden unutulmaz olayları, yeşil‐kırmızı reçete uygulamasının nasıl başladığını ve çarpıcı haber örneklerini yeri geldikçe sizlere hatırlatmaya devam edeceğim. Meraklılar da artık halka açılan TRT arşivindeki uyuşturucuyla mücadele haberlerimi seyredebilir. (Ne yazık ki haberlerimin çok azı korunabilmiş)